21 Kasım 2016 Pazartesi

Osmanlı'da Bilim Kurgu

Seda Uyanık, 1888-1928 yılları arasında yazılmış Türkçe bilim kurgu metinlerini incelediği Osmanlı Bilim Kurgusu: Fenni Edebiyat [1] başlıklı araştırmasında ilk olarak devrin bilim ve felsefe anlayışını özetliyor. Tanzimat aydınlarının, akılcılık, pozitivizm, aydınlanma, bilim, realizm gibi kavramlara bakışını irdeleyen Uyanık, bu dönemde Muallim Naci, Sami Paşazade Sezai, Nabizade Nâzım ve Recaizade Mahmut Ekrem'in gerçekçilik ve akla uygunluk olarak özetlenebilecek yeni bir edebiyat anlayışıyla ortaya çıktıklarını belirtiyor. Avrupa'dan yapılan pozitivist düşünceye ilişkin çevirilere değinen Uyanık, buradan yola çıkarak genel bir kanıya varmanın sakıncalı olduğunu da kaydediyor: "[...] Batılı düşünürlerin fikirlerinin benimsenmesi veya söz konusu fikirlerin eserlere tatbiki yoluna gidilmeye çalışılsa da Batılılaşma yolunda tek tip bir aydın grubundan bahsetmediğimizi ifade etmek gerekir." (s. 18) Bunun vurgulanmasındaki maksat, daha sonra göreceğimiz üzere "bilim kurgu" üreten Osmanlı yazarlarından bazılarının metinlerde kurguladıkları teknolojik gelişmeden övgüyle, bazılarının ise yergiyle söz etmesidir.
Araştırmacı, dönemin matbuat âleminin bilimle olan ilgisini anlatabilmek için ise dönemin gazetelerinden de örnekler veriyor. O dönem çıkan pek çok gazetenin, içeriğini tanımlarken mutlaka "fennî" kelimesini kullandığını görüyoruz. Bu gazetelerde, Uyanık'ın deyimiyle "bilime olan ilgi [...] sosyal konularla harmanlanarak halk tabanında okur kitlesi oluştur[maktadır]." (s. 28) Uyanık, bu ilginin edebiyata da yansıdığını belirterek Ahmet Mithat Efendi'nin Fennî Bir Roman Yahut Amerika Doktorları, Molla Davudzade Mustafa Nazım'ın Rüyada Terakki ve Medeniyyet-i İslamiyye-i Rü'yet, Celal Nuri'nin Tarih-i İstikbal, Yahya Kemal'in Çamlar Altında Musahabe, Hasan Rûşenî Barkın'ın "Rûşenî'nin Rüyası - Müslümanların 'Megali İdeası' Gaye-i Hayâliyesi", Abdülhak Hâmid'in "Arzîler" ve Behlül Dânâ'nın Makineli Kafa isimli metinlerini örnek gösteriyor. Bu metinlerde geleceğin teknolojisi, robotlar, makineler başroldedir.
Kitapta daha sonra ütopya, bilim kurgu ve fennî edebiyat kavramları tartışılıyor. Bilim kurgu, bilimsel veriler ve teknolojik gelişmelerden yola çıkılarak oluşturulmuş bir tür iken, benzer özellikler içeren ütopyadan "gerçek zamanın dışında bir kurgusu olsa bile gerçek zamana dair dolaylı göndermeler yap[ması] ve iletisini bu şekilde sun[ması]" ile ayrışır. (s. 40) Uyanık'ın, Akın Sevinç'ten aktardığı tanıma göre de ütopyalar "çevresine kapalı ve dünyayla ilgisi olmayan kurgular"dır. (s. 41) Uyanık, bu tanımlardan yola çıkarak yaptığı değerlendirmeye göre "Osmanlı edebiyatında 'ütopya' diye adlandırılan metinlerin bilim kurgu türüne daha yakın olduğu[nu]" söyler. (s. 41) Fakat öte yandan söz konusu metinlerin yazıldığı dönemde bu metinler için ütopya ya da bilim kurgu tanımlamaları yapılmamıştır. Bu tür metinlere Osmanlı’da Jules Verne çevirilerinden itibaren "fennî edebiyat" denilmiştir.  M. Fatih Andı'ya göre fennî edebiyatın tanımı şöyledir: "Konusunu fennî olaylardan, keşif ve icatlardan alan, ileride olması tahayyül edilen teknolojik gelişmelere yer veren, aya, gezegenlere, uzak kıta ve denizlere yapılan heyecanlı seyahatlerden bahseden roman türü." (s 43)
Resimli Gazete'den alınmış bir resim.
("Suni kuş" olarak adlandırılan tayyare.) 1891.
Yazar, kitabın "Giriş" bölümünün ardından "1. Bölüm"de daha önce yukarıda saydığım metinlerin ayrıntılı incelemesine geçiyor. "2. Bölüm"de ise bu metinlerin birbirleriyle olan farklılıklarını ve benzerliklerini ortaya koyuyor. Söz konusu metinlerdeki gelecek tahayyüllerini, din, gelenek ve teknoloji arasındaki ilişkiye bakış şekillerini, teknoloji hakkında görüşlerini karşılaştırıyor. "Sonuç" bölümünde ise bu analizlerin ardından metinler arasındaki farklılıkların ve benzeşimlerin nedenlerini irdeliyor. Buna göre "Modernizm dolayımında fennî anlatılar ele alındığında aşırı Batılılaşma endişesinin, aşırı makineleşme endişesi olarak okunabileceği" belirtiliyor. (s. 224) Bazı metinlerde teknolojik gelişmenin övülürken bazılarında ise yerilmesinin sebebi Seda Uyanık'a göre "[...] metinlerin üretildiği dönemde Osmanlı aydınlarının fen konusundaki düşüncelerinin ve Batı'ya yönelişlerinin farklılıklarından ileri gelmektedir." (s. 226)
Araştırmanın Sorunları
Bu araştırmada göze çarpan eksikliklerin başında tür tartışmasının yeterince derinleşmemesini zikredebiliriz. Ütopya, bilim kurgu ve fennî edebiyat tartışması yürütülürken, bazı araştırmacılara atıf yapılmakta ve bu araştırmacıların tanımlamaları ya da bu tanımlamalara göre yapılan sınıflandırmalar eleştirilmektedir. Uyanık'ın araştırmasının da eleştirilebilecek en önemli kısmı budur.
Kitapta Engin Kılıç'ın ütopya tanımında bu tür metinlerin "'Şimdi ve burada'dan farklı bir zamanda ve/veya yerde geçen" metinler olduğu aktarılmıştır. (s. 30) Uyanık, Rüyada Terakki ve Medeniyyet-i İslamiyye-i Rü'yet, Çamlar Altında Musahabe ve "Rûşenî'nin Rüyası - Müslümanların 'Megali İdeası' Gaye-i Hayâliyesi" isimli metinlerin Kılıç tarafından "ütopya" sınıfına dahil edilmesinin bu tanımla çeliştiğini belirtir. Çünkü ona göre bu metinlerde seçilen mekân İstanbul'dur. Yani "'Burada'dan farklı bir yer" değildir. Fakat bu tanımda "Şimdi ve burada" birlikte kullanılmıştır. Dolayısıyla "şimdi" olmayan bir "burada"; daha açık bir söyleyişle metnin yazıldığı tarihin içinde yer almayan gerçek bir mekân, "burada" olmaktan çıkar. Uyanık, bu meseleyi bu açıdan tartışıp kabul etmeyebilir ve kabul etmeme gerekçesini de sunabilirdi. Fakat metinde bu tanım üzerinden böyle bir tartışma yürütülmemektedir. Ayrıca araştırmacı, bahsi geçen hiçbir kavram hakkında kendisine ait bir tanım ortaya koymamakta ya da atıf yaptığı tanımlardan birini tercih ettiğini de söylememektedir. Tanımlama, temel bir problem olarak ortada durunca, sınıflandırmada da sorunlar doğuyor.
Metinde temel bir tür tartışması eksikliği mevcut. Metinlerin üst türleri ve biçimleri hakkında yeterince bilgi verilmemekte, dolayısıyla bu noktadan çıkarak yapılacak yorumlar "fennî edebiyat" bağlamında değerlendirilmemektedir. Araştırmada değerlendirilen kitapların roman, tiyatro ya da öykü oldukları bile çoğu zaman doğrudan söylenmiyor. Yalnızca bir tiyatro metni olan ve hem manzum hem mensur olarak yazılan "Arzîler" üzerinde biçim tartışması yürütüldüğünü görüyoruz. Uyanık'a göre Hâmid, Batılı bir tür olan tiyatro ile doğuya ait divan edebiyatını bir arada kullanmış, metnin içeriğinde de bir yandan akıl, bilim, ekonomi gibi konularda Avrupa'ya yaklaşan; diğer yandan da ulusal ve dinî kimliğini muhafaza eden bir tavır ortaya koymuştur. Kitapta bu durumun biçim-içerik uyumunu gösterdiği belirtilirken, uzun uzun biçim, içerik ve tür konusu tartışılır. Özellikle yazarların, bir karakter olarak yer aldığı ve rüya teması etrafında şekillenen anlatılar üzerinde de durmak gerekir. Davudzade Mustafa Nazım'ın Rüyada Terakki ve Medeniyyet-i İslamiyye-i Rü'yet, Hasan Rûşenî Barkın'ın "Rûşenî'nin Rüyası - Müslümanların 'Megali İdeası' Gaye-i Hayâliyesi" bu metinlerdendir. Bunların birer roman ya da öykü olup olamayacağı tartışılabilir. Bu metinlerin özellikle "rüya" olarak kurulması ve metinlerde rüyayı gören karakterlerin yazarların kendileri olmaları dikkate değerdir.  Geleceğe dair fikirlerin verildiği düşünce yazılarının "rüya" motifi ile zenginleştirilerek ilginç hale getirildiği düşünülebilir. Üstelik bu metinlerin gelenekle bağlantıları da tartışılması gereken bir başka mesele gibi görünüyor.
Araştırmacı, türün ilk metni olarak Ahmet Mithat Efendi'nin Fennî Bir Roman Yahut Amerika Doktorları isimli romanını zikreder. Fakat bu metnin analizinden ve Uyanık'ın seçtiği örneklerden, metnin bilim kurguya yetecek derecede "olağanüstülükler" taşımadığı anlaşılıyor. Romanda fotoğraf makinesi, ses kayıt cihazı, galvanoplasti gibi o dönemde zaten var olan makineler öne çıkarılmaktadır. Elbette metinde zamanın ötesinde bazı teknolojik makineler de var. Ancak bunların metni, isminde geçtiği gibi "fennî" bir roman yapıp yapmadığı tartışmaya açık. Roman bilim kurguda olması gerektiği gibi gelecek bir zamanı da anlatmıyor. Daha çok Osmanlı'nın o günkü durumuyla, Amerika'nın durumunu biraz abartarak karşılaştırıyor. Elbette bu metnin, ismi itibariyle bu araştırmada yer alması gerekir. Ancak araştırmacının, metnin türe dâhil olup olmadığı yönünde bir tartışma yürütmesi beklenirdi.
"Makineli Kafa" metni de sınıflandırma açısından tartışmalı. Seda Uyanık, metnin 1928 yılında basıldığını belirtiyor. 1928 yılında basılmış olan bir kitabın niçin "Osmanlı bilim kurgusu" başlığı altında tartışıldığı izaha muhtaç bir durum. Uyanık, bu tercihin nedenini açıklamalıydı. Öte yandan bu metnin, içinde bir robotun da yer aldığı polisiye bir anlatı olduğunu anlıyoruz. Dahası bu robot, kurgu içinde de gerçek bir robot değildir. Hırsızların bir numarası olan bu robotun her soruya cevap verdiği söylenir oysa cevapları veren bir vantriloktur. Yani ortada teknolojik bir cihaz da bulunmazken, bu metnin neden "fennî edebiyat" sınıfına dâhil edildiğini anlamak güç. Seda Uyanık, bu metni değerlendirirken "Anlatıda seçilen odak ve ortaya çıkartılmak istenen motif ise, suç ve muamma öğeleri değil, fen ve tekniktir" diyor. (s. 186) Bu iddianın kanıtlanabildiği söylenemez.
Refik Halid'in "Hülya Bu Ya..." adlı metnine ilişkin değerlendirmeler de oldukça sorunlu. Metinde Amerikalı bir seyyahın Ankara'yı ziyareti anlatılır. Ankara teknolojik olarak “aşırı gelişmiş” bir kent olarak çizilir ve bu durum anlatıcı tarafından olumsuzlanır. Fakat bu metindeki meselenin teknolojik gelişmeler değil, siyasi gelişmeler olduğu açıktır. Öncelikle mekânın Ankara olarak seçilmesi dikkat çeker. Fakat araştırmacı, Ankara'nın yeni devletin uygulamalarının eleştirilmesi için seçildiğine dair bir kanaat taşımıyor. Bu durumun nedenini İstanbul'un işgali ile sınırlandırıyor. Fakat bu bir sebep olamaz zira roman zaten “bilim kurgu” ise mekânın gerçekte olduğu gibi yansıtılması gerekmez. Dahası metinde doğrudan Hamdullah Suphi gibi isimlerin olumsuz olarak çizilmesi de metnin siyasi yönünü ortaya koymaktadır. Aslında Uyanık, metinde parodileştirilen makineleşme ve otomatikleşmeyi "yenilik hareketlerine karşı bir tavır" olarak okumaktadır. (s. 112) Ancak bu genel “yenilik hareketlerine karşı tavır” tespiti daha ileri gitmiyor, Ankara Hükümeti bağlamında özelleştirilmiyor. Oysa metinde insanların doğmadan önce içine konulup birkaç hafta içerisinde 20 yaşında olarak çıktıkları "adam makinesi"nin tek tip insan yetiştirme eleştirisi olduğu son derece açıktır. Fakat araştırmacı bundan bahsetmez. "Üstelik makineler tarafından üretilen, yetiştirilip eğitilen 'insan' hayata yirmi yaşında gözlerini açmakta, çocukluğunu, ilk gençliğini yaşayamamaktadır. O döneme ilişkin geçmiş ve hatıralar yoktur" (s. 113) diyen Uyanık'ın bu meseleyi "toplumsal hafızaya" bağlamadan bitirmiş olması da büyük bir eksikliktir. "Ancak eserde ironik olarak geçmişten kopuşun sunulduğu da göz ardı edilmemelidir" (s. 114) cümlesi ise, Uyanık'ın bu meseleyi ikinci plana attığının göstergesi. Oysa bu metnin siyasi bir hiciv olarak okunmaya daha açık olduğu kanaatindeyim. Metin bu açıdan hiç tartışılmadan bilim kurgu türüne dâhil edilmiş.
Bu metinlerin hem halk hem de divan edebiyatı içindeki köklerini aramak, yoksa bile olmadığını göstermek bir ihtiyaç olarak göze çarpıyor. Kitapta çok kısa olarak bu konunun başkaları tarafından tartışıldığını gösteren örnekler de var. Uyanık ise bu tartışmaya hiç girmiyor. Uyanık, İnci Enginün'ün bilim kurguyu masallarla birlikte andığını aktarıyor. Enginün, bilim kurgu fantezilerinin mesnevilerde de kullanıldığını belirtiyor. (s. 34) Altan Alperen'den de alıntılar yapan yazar, Alperen'in "Türk edebiyatında bilim kurgu örneklerini masal, efsane ve menkıbe türlerinde bulabiliriz" diye yazdığını ifade ediyor. Uyanık, Alperen'in başka bir yerde ise bu tür metinlerin bilim kurgu sayılamayacağını söyleyerek, çelişkiye düştüğünü kaydediyor. (s. 34) Araştırmacı, Celal Nuri'nin de bu tür metinlere "fennî masal" dediğini, Jule Verne'nin de Osmanlı'da "fennî masal yazarı" olarak anıldığını belirtiyor. (s. 46-74) Fakat kendisi bu tespitlere rağmen tartışmaya hiç girmiyor ve diğer araştırmacıların söylediklerini aktarmakla yetiniyor.


Seda Uyanık, kitabın sonunda bu araştırmanın "19. yüzyılın ikinci yarısı ve 20. yüzyılda fenni merkeze alan metinlerin türlerini belirleme konusuna bir giriş niteliğinde" olduğunu kaydediyor. Bu açıdan bakıldığında metinlerin tespiti ve analizi bakımından bu araştırmanın konuya iyi bir giriş yaptığı söylenebilir. Ancak tanımlamalar, sınıflandırmalar ve metinlerin analizi bakımından bazı sorunlar olduğu da açıktır. Bu metinlere daha yakından bakılması gerektiği ve tanımlamaların ardından daha doğru sınıflandırmalar yapılabileceği görülüyor.

[1] Seda Uyanık, Osmanlı Bilim Kurgusu: Fenni Edebiyat, (İstanbul: İletişim Yayınları, 2013.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder